Tekme attıran eğitim
Neoliberalizmin, postmodernizmin, kapitalizmin yani batılı paradigmanın yönettiği sömürgeleştirilmiş dünyada, ülkeler, bağımsız değil. Bu nedenle hemen her ülke “kıymet hükümlerinin çivili olduğu can evinden” (kültüründen) vurulmuş durumda. Ancak bu dünyanın sömürge olmuş hali, yeni değil. Dünya, neredeyse iki yüzyıldan beri küresel sermayenin hegemonyası altında sömürülmektedir. Devletler kurup, devletler yıkıyor bu küresel sermayeci Batı. Bu nedenle dünyanın batı diye ciddi bir sorunu var iki asırdan beri.
19. yüzyıldan başlayıp 20. yüzyılın ortalarına kadar süren modernizmle topluma ve insana nizam verdiler, bir biçim dayattılar hayata. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sunulan postmodernizmle de verdikleri nizamı bozdular; toplumlar, insanlar ve hayatlar savruldu. Bir başka deyişle Fransız ihtilali ile imparatorlukları bitirip ulus devlet kurdular; liberalizmle ulus devleti bitirip “şirket devlet” kurdular; neolibaralizmle şirketleşmiş devleti küresel sermayenin egemenliği altına soktular. Sömürgeleştirdikleri ülkelerin bağımsız olma ülkülerini, küreselciliğin sahte gülüşleri altında modası geçmiş görüş haline getirip, buna insanları inandırdılar. Devletler bitti, bağımsızlık diye sorun da (!) kalmadı böylelikle.
Ortada devlet kalmadığından dolayı bir merkezden, yani kendi sömürgeci bakış açılarına göre ayarladıkları ekonomiyi, eğitimi, insanı, kısaca tasavvuru tek model haline getirdiler, bunu da dayattılar ve dayatmaya devam ediyorlar. Böylelikle hiç bir şey, devlet görünümlü küresel şirketin bürokrasisini, işleyişini bozmaya yeltenemedi. Bir başka deyişle eğitim sistemi küresel sermayenin güdümündeki şirket ayarlı devlet yöneticilerine bırakılmadı. Onlar, ancak sistemin içinde kendilerine verilen alanlarda oynamakla yükümlü oldular. İşte son 30-40 yıldan beri dünyada ağırlığı hissettirilen eğitim, bu küresel sermayenin hegemonyasındaki neoliberal eğitim anlayışıdır.
Neoliberal eğitim anlayışında asıl amaç küresel insan yetiştirmektir. Küresel insandan maksat kültürel olanın, dini olanın, geleneksel olanın, yerli olanın, milli olanın kapı dışarı edildiği bir dünyayı hayal eden, bunu arzulayan hatta bu uğurda mücadele eden insan demektir. Küresel insan, değer taşımayan, değere kayıtsız insan demektir. Batının kısa tarihine bile (son iki yüz yıl) bakılsa küresel insanın ne demek olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır. Tüm ülkeler bu insanı, bu toplumu, bu tasavvuru eğitim sistemiyle var etmelidirler. Aksi takdirde küresel sermaye tüm araçlarıyla bu ülkeyi ortadan kaldıracaktır. Dünyadaki darbelere, savaşlara bir de bu açıdan bakmakta fayda var. Aşırı ekonomik bakış, insanların dünyayı okumasını zayıflatmaktadır. Ortadoğu’da olan biten her şeye petrol merkezli olarak baktırdılar bize mesela. Asıl olanın zihinleri sömürmek olduğu hala anlaşılamadı bile. Oysa Londra merkezli bir haritalandırmayla Ortadoğu kavramının kendisi bile zihinsel sömürünün küçücük bir göstergesidir.
Evet, neoliberalizm bize Kur’an-ı Kerim’i tekmeleyen çocuklarla ilgili olarak 3-5 gün konuşma fırsatı verdi. 3-5 Cılız muhafazakâr seslerden sonra unutulup gidecek elbette bu sahne. Neyi muhafaza ettiği bir türlü anlaşılamayan muhafazakârlar güruhu yine yaptıkları okullardan, okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve ortaöğretimdeki okullaşma başarılarından övgüyle bahsetmeye devam edecekler. Neoliberalizmin istediği alanlarda uğraşmaya yani okul öncesi eğitimi yaygınlaştırma, mesleki teknik eğitimi yaygınlaştırma, kitap dağıtma, PISA, TIMSS, PIRLS’de başarılı olma gibi küresel sermayenin öne sürdüğü meselelerle uğraşmaya devam edecekler.
İngilizler Afrika’yı eğitimle sömürgeleştirdiler. Onlara; “bakın kötü şartlarda hayat sürüyorsunuz, hastalık nedeniyle erken yaşlarda çocuklarınız ölüyor, doğru düzgün yemek yiyemiyorsunuz, tarım alanlarınızda kullanacağınız aletiniz bile yok. Size meslek öğretelim, siz de bizim gibi insanca yaşayın” dediler. Meslek eğitimi kursları başta olmak üzere okullar açtılar. Afrikalılar bir süre direndiler buna. Çünkü bu “iyiliklerle” tüm benliklerini kaybedeceklerini biliyorlardı. Ama sonunda içlerindeki asimiladoslar aracılığıyla İngilizlerin okullarına gitmek durumunda kaldılar. Bu uzlaşı (!) sonucunda İngilizler 1960’lı yıllarda onlara bağımsızlıklarını bahşettiler (!). İngilizler memleketlerine döndüler, Afrikalılar ise İngilizlere döndüler. Şimdi özgürce (!) kendi (!) eğitim sistemlerinde yetişiyorlar. Elbette İngilizler arada yardım da ediyor. Ne de olsa eski dostlar (!). Afrikalılar ise artık Hristiyan soslu birer batı hayranı, batı savunucusu, yani asimilados. Eskiden bedenen köleydiler, şimdi ise zihnen köleler. Tekmeleyecek bir kutsal kitapları bile yok.
Özetle Türk eğitim sistemi, ne Türk ne eğitim ne de sistemdir. Kültürünü temel almayan bütün eğitim sistemleri gibi sömürgeleştirilmiş /sömürgeci bir eğitimimiz var. Küresel sermayenin neoliberalizm teknesindeki / güdümündeki bu eğitim, doğal olarak, tekme attırıyor